Dün gece İstanbul Esenyurt'ta 12. Cadde üzerindeki Marmara Park alışveriş merkezinin inşaat şantiyesinde işçilerin yatakhane olarak kullandığı çadırlarda çıkan yangında 11 işçi hayatını kaybetti.
Aslında blogumuzda haber vermek adetimiz değil. Gel gör ki medya, olayı nasıl verirsek ekonomimiz açısından iyi olacak diye hesap-kitap yapmakla ve içinden çıkamamakla meşgul olacak ki, haberlerin yüzde 80'ini işgal eden şehrimiz İstanbul'da, "modern hayatın sembolü" AVM'lerin birinin inşaatında 11 insanın yanarak ölmesinde pek haber değeri görmedi! Tıpkı Adana'daki Gökdere Köprü Barajı inşaatında ölen işçilerin de pek gündem olmaması gibi. Haber olarak geçildiğinde ise AVM'yi inşa eden şirketlere değinilmiyor tabi ki, tıpkı Baraj katliamına (ya da "kazasına") değinilirken Sabancı Holding'in konu edilmemesi gibi. Ve olsa olsa yanmaları haber oluyor, oysa yarın içinde insanların gezip eğleneceği ve pek tabii ki tüketeceği modern yapıyı inşa eden işçilerin yangında ölmelerine yol açan şey kış ortasında çadırda kalmaları. Kendisi de o çadırlarda kalan vinç operatörü Abbas Mendi'nin dediği gibi, "Türkiye şartları hep böyle." Bu olay tabii ki konuşulacak, belki birkaç sorumlu da bulunacak, ama üzerinde pek durulmayacak yanı da bu. Oysa bütün AVM'ler ve vitrinlerindekiler aynı vahşi düzenin ürünü; aynı şartlarda pek çok inşaat ve atölye var. Esenyurt'ta bir "kaza" söz konusuysa, o da kanın gözümüze sıçraması. Biz ise sadece öleni konuşacağız ve ne yazık ki unutacağız. Çünkü, Paul Connerton'un Modernite Nasıl Unutturur'da anlattığı gibi AVM'lerin sembolü olduğu "Şeyleşme sürecinin tamamı bir unutma süreci," ve "gazeteler, belleği güçlendirmek bir yana bellek kaybına neden oluyorlar."
Oysa yangında ölenler kadar hâlâ aynı şartlarda yaşamayı sürdürenler de derdimiz olmalı. Marmara Park'ı inşa edenler kuşkusuz bu katliamın sorumlusu. Öte yandan onlar kadar Marmara Park ve benzeri AVM'lerin içinden geçen yaşamlarımızı da sorgulamalı. Ama bu katliamın fiili sorumluları ile ilgili sağda solda paylaşılan bilgileri de vermeden geçmeyelim:
Ece Türkiye, Deutsche Bank'ın yatırım şirketi DWS ile Finansbank, İş GYO ve Kayı İnşaat işbirliği ile inşa edilen Marmara Park'ın temeli, 1 Mart 2011 Salı günü Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu, AKP Esenyurt İlçe Başkanı Şenay Değer, Ece Türkiye Genel Müdürü Andreas Hohlmann, Finansbank Genel Müdürü Sinan Şahinbaş, İş GYO Genel Müdürü Turgay Tanes ve Kayı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Orhun Kartal'ın da katıldığı bir törenle atılmıştı.
ECE Türkiye Proje Yönetimi A.Ş. Ekim 2000'de İstanbul'da kuruldu. Şirket, İstanbul'da Metrocity, Beylikdüzü Migros Alışveriş Merkezi, CarrefourSA Maltepe Park, Ankara'da ANKAmall, Antalya'da Antalya Migros Alışveriş Merkezi ve Eskişehir'de Espark Alışveriş Merkezi'ni yönetiyor.
Kayı İnşaat, Erzurum'un Tortum ilçesindeki hidroelektrik santralinin yapımını da üstlenmişti. Santralin yapımını protesto eden köylülere jandarma saldırmıştı.
Hem Ece Türkiye'ye hem de Kayı İnşaat'a daha önce ödüller verildi. 2007 yılında aralarında Kayı İnşaat'ın da olduğu bir takım inşaat firmalarına ödül verilen bir törende Başbakan Erdoğan, "Özel sektörümüzün ayağına takılan her türlü prangayı çözeriz." demişti.
Belli ki güvenli çalışma koşulları da "pranga" olarak görülüyor. Biz ise şehrin her yanında yükselen AVM'lere bakınca mezar taşları görüyoruz.
işin bir boyutu unutturmak, ki o da "birisinin" bilinçli olarak unutturmasına sığdırılacak bir şey değil - benim hayatım hep "aynı" kalırken sürekli yeni, güncel, hep daha yeni, hep daha güncel 'gündem yaratmak' üstünden işleyen bir medya makinesinin doğası gereği unutturma işlevini yüklenmesi söz konusu.
YanıtlaSilbir de - benim çok sevdiğim - "köpeğin adamı ısırması haber olmaz, adamin köpeği ısırması haberdir" var. yani medyanın işlevi - hatırlatmasının ve unutturmasının ötesinde - dünyayı anlamama yardımcı olacak bilgiyi vermek değil. dünyayı mistifiye etmek. çünkü hep köpekler adamları ısırıyor. ve ne kadar çok ısırılırsak o kadar haber değerini yitiriyor köpeklerin saldırısı. ("köpek"i hakaret olarak kullanmak gibi bir niyetim yok - normallik hikayesini sürdürüyorum yalnızca.)
medyanın 'ne olduğu', 'ne yaptığı'nı belirliyor. ama benim beynim 'medya olmak' zorunda değil. ve kapitalizmle görülecek ciddi bir hesabımız varsa (ki olduğunu umuyorum)'ne olduğu'yla (yani tam olarak köpeklerin adamları sistematik olarak ısırıyor olması durumuyla) uğraşmak zorundayız. yapmamız gereken, güncel olaylarla ilgilenmemek değil tabii, ama o olaylar üstünden onları tekrar tekrar karşımıza çıkaracak olan olgulara ulaşmak.
"vicdansız sabancı" ve "katil deutsche bank" (ki herhalde gerçekten bu kadar katil ve bu kadar vicdansız olunabilir) propagandasının da ötesinde, neden "vicdanlı sabancı" ve "hümanist deutsche bank" olamayacağını ortaya koymak.
buradan da zaten (tutarlı bir şekilde düşünmeyi ve eylemeyi sürdürürsek) sabancı'nın elindekileri ve deutsche bank'ı kamulaştırmak ve başlarına "sosyalist müdür" atamak değil, gerçekten "başka bir dünya" çıkar. (başka bir yerden de çıkmaz zaten.)