11 Mayıs 2012 Cuma

"Su yasaklanabilir ama susuzluk asla"

10 Şubat 2010 tarihinde Kağıthane’de boynunda poşuyla yürürken gözaltına alınan ve 25 ay tutuklu kaldıktan sonra geçen celse tahliye edilen Cihan Kırmızıgül'e toplam 11 yıl 3 ay hapis cezası verildi.

10 Şubat 2010'da o bölgede bir markete molotof atılmış, 22 yaşındaki Cihan Kırmızıgül de zanlı olarak gözaltına alınmış, ardından ise tutuklanmıştı. Gözaltına alındığında tutanak tutan polisler davada ifade verirken molotof atan kişinin Cihan olup olmadığından emin olmadıklarını söylediler. Gizli bir tanık da 3. duruşmada olay sırasında gördüğü şahsın o olmadığını belirtti. Boynundaki poşudan başka hiçbir delil olmadan 25 ay tutuklu kalan Kırmızıgül, davanın geçen celsesinde tahliye edilmişti. Savcı Kırmızıgül'e 45 yıl hapis istemişti.

***
Eduardo Galeano'nun Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri'nden: 

Sistem

Makine gençlerin izini sürüyor: Onları içeri tıkıyor, onlara işkence yapıyor, onları öldürüyor. Gençler onun iktidarsızlığının canlı kanıtları. Onları kovuyor: Onları insan eti ve ucuz kol gücü olarak yurtdışına satıyor. Kısır makine, büyüyen ve hareket eden her şeyden nefret ediyor. Tek yapabildiği hapishanelerin ve mezarlıkların sayısını arttırmak. Mahpuslardan ve cesetlerden, muhbirlerden ve polislerden, dilencilerden ve sürgünlerden başka bir şey üretemiyor.
Genç olmak bir suç. Gerçeklik her gün, şafak vakti bu suçu işliyor; tıpkı her sabah yeniden doğan tarihin yaptığı gibi.
İşte bu yüzden gerçeklik ve tarih yasak.

***

Hayatta olmak bir tehlike; düşünmek bir günah; karnını doyurmaksa bir mucize.
Peki, kendi ülkesinin sınırları içinde sürgün hayatı yaşayanlar kaç kişi? Boyun eğmeye ve sessiz kalmaya mahkûm edilmiş olanları hangi istatistik gösteriyor? Umutları katletmek, insanları katletmekten daha büyük bir suç değil mi?
Diktatörlük bir kepazelik alışkanlığı: İnsanı sağır ve dilsiz, dinlemekten ve konuşmaktan aciz ve bakılması yasak olana karşı kör yapan bir makine. Brezilya’da ilk işkence sonucu ölüm vakası 1964’te yaşandı ve bu ulusal çapta bir skandala yol açtı. Onuncu işkence sonucu ölüm vakasıysa kendine gazetelerde zorlukla yer buldu. Ellinci vakaysa "normal" bir durum olarak karşılandı.
Kışın soğuk nasıl kabulleniliyorsa, makine de korkuyu kabullenmeyi öğretiyor.

***

Korku en kötü haberdir. Dostum olan bir çift, kitapları sobada yaktıklarını söylüyor. Bütün kitapları, birer birer: Günümüze özgü bir tören. Lenin’le başlayıp Alis Harikalar Diyarında’yla bitirmişler. En sonunda ateşe atacak hiç kitap kalmayınca gidip plakları parçalamışlar. Sonra kadın bir köşeye gidip alevlere bakarak hüngür hüngür ağlamış.

***
Bir duvara "Yaşasın Özgürlük" yazan ya da sokakta bildiri dağıtan bir insan, eğer işkenceden sağ çıkarsa, ömrünün önemli bir bölümünü hapishanede geçirebilir. Eğer işkenceye dayanamazsa, ölüm raporunda kaçmaya yeltendiği, ayağının kayıp bilmem kaçıncı kattan düştüğü, kendini astığı ya da astım krizi sonucu öldüğü yazacaktır. Otopsi falan yapılmayacaktır. Her ay bir hapishanenin açılışı yapılır. Ekonomistlerin "İlerleme Planı" dedikleri şey işte budur.

Peki ya görünmez kafesler? Korkunun tutsaklarından hangi resmî raporda ya da muhalefet bildirisinde bahsedilir? İşini kaybetme korkusu, iş bulamama korkusu, konuşma korkusu, dinleme korkusu, okuma korkusu. Sessizlik ülkesinde, sırf bakışlarındaki ışıltı yüzünden bir insan kendini toplama kampında bulabilir. Bir memuru işten çıkarmaya gerek yoktur; yargı kararı olmaksızın işten atılabileceğini ve kimsenin ona asla iş vermeyeceğini bilmesi yeterlidir. Her vatandaş bizzat kendi davranış ve sözlerini sansürleyen bir mekanizmaya dönüştüğü anda sansür, gerçeğe karşı zafer kazanmış demektir.

Diktatörlük, karakolları, polis merkezlerini, terk edilmiş vagonları, kullanılmayan gemileri hapishaneye dönüştürüyor. Peki, herkesin evini de bir hapishaneye dönüştürmüyor mu?

***

Sistem
Yok etme planı: Otlar yolunacak, canlı kalan en son bitkiye kadar kökler sökülecek ve toprağa tuz serpilecek.
Ardından otun hafızası öldürülecek. Yeni bilinçleri yerleştirmek için eskiler silinecek; onları silmek için geçmişleri boşaltılacak. Ülkede sessizlik, hapishaneler ve mezarlar dışında başka şeylerin de yaşandığına dair her türlü tanıklık yok edilecek.
Hatırlamak yasak.
Tutuklulardan ekipler kuruluyor. Bunlar geceleri, eskiden şehrin duvarlarını kaplayan protesto cümlelerini boyayla kapatmaya mecbur ediliyorlar.
Yağmur, duvarları dövüp durdukça beyaz boya akıp gidiyor. Ve dik başlı sözcükler yavaş yavaş yeniden ortaya çıkıyor.

***

Kimse gidecek
kadar kahraman,
kalacak kadar
vatansever değil...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder