Britanya’daki İngiliz medyası çoktan polisle birlikte suçlu avına çıkmış, Türk medyası ise onlara katılan “kahraman Türkler”i övmekle meşgul. Peki isyan dalgası ile ilgili yazarlar ve aydınlar ne diyor? Londra’da bulunan Verso Books’un internet sitesinde Tamar Shlaim derlemiş:
Bugün muhtemelen defalarca duydunuz bu cümleyi: “Orası tıpkı 28 Gün Sonra’daki gibi.” Her otuz saniyede bir bir isyan dalgası daha oluyor. Başkenti bu denli yaralı bir hâlde çok az görmüştüm. Önce Doğu Ham gümbürdedi, sonra Whitechapel, sonra Ealing Broasway (sahiden mi?), sonra da Waltham Forest... Croydon, sonra Birmingham, sonra (şimdiye kadar sadece bir söylenti de olsa) Bradford... Britanya’nın banliyöleri kitlesel sivil itaatsizlikle dalga dalga patlıyor.
Nina Power Guardian’a yazdığı yazıda, isyanların ortaya çıktığı koşulların bazı yönlerini anlattı ve herhangi bir konu ele alınırken bağlamının hesaba katılmasının bir zorunluluk olduğunu belirtti:
Geçtiğimiz yılın politikaları, ünvan sahipleriyle mülksüzler arasındaki ayrımı son derece belirginleştirdi ama toplumsal çalkantının bağlamı çok daha derinlere dayanıyor. Geçtiğimiz Perşembe Mark Duggan’ın vurularak öldürülmesi başkent polisinin sıradan Londralılara, özellikle de siyahlara ve azınlıkta olan etnik gruplara olan tavrının, mesela belirli bölgeleri seçerek, bireyleri gözetleyişi, durduruşu ve kişileri arayarak her gün rahatsızlık verişinin o uzun tarihi içinde bir başka trajik olay oldu.
Bir gazeteci Tottenham’da ne kadar çok kişinin IPCC (Bağımsız Polis Şikayetleri Komisyonu - Independent Police Complaints Commission)’i bildiğine ve eleştirdiğine çok şaşırdığını yazmıştı ama bunda şaşılacak bir şey olmamalı. Gözaltında ölenlere baktığınızda (ki 1998’den bu yana en az 333 kişi öldü ve bununla ilgili olarak tek bir polis bile suçlanmadı) çoğu insanın doğal olarak IPCC’nin ve mahkemelerin halkı değil polisi koruduğunu gördüğünü fark edebilirsiniz...
Yanan binaların görüntüleri, tutuşan arabalar ve soyulan dükkanlar, huzursuz, her zaman yeni hikayelere aç ve şeytanlaştıracak yeni gruplar arayan medya için dikkat çekici yemler olabilirler, ama tarihi ve bu olayların ortaya çıktıkları bağlamı görmezden geldiğimiz sürece bunların hiçbirini anlayamayacağız.
Tarık Ali London Review of Books blogunda şunları yazıyor ve dün geceki haber yayınında olmayan soruları soruyor:
Sebep ne olursa olsun neden her defasında aynı bölgeler çalkalanıyor? Saf bir tesadüf mü bu? Irkla, sınıflarla ve kök salmış yoksullukla ve gündelik yaşamın büsbütün acımasızlığıyla bir ilgisi olabilir mi? Koalisyon politikacıları (eğer düşüş devam ederse hükümete katılabilecek olan New Labour da dahil bunlara) o sersem ideolojieriyle bunu söyleyemezler elbette çünkü üç parti de bu krizden aynı derecede sorumlu. Bu karmaşayı onlar çıkardı.
Varlıklı olana ayrıcalık tanıdılar. Hakimlerin ve savcıların, sapanlarla bulanan protestoculara “örnek teşkil edecek” cezalar vermelerine izin verdiler. Neden hiçbir polise 1990’dan beri polis gözetiminde ölen 1000’den fazla kişi için dava açılmadığını asla sorgulamadılar. Hangi parti gelirse gelsin, askeri inzibatın rengi ne olursa olsun hep aynı basmakalıp ifadelerle geldiler. Evet, Londra sokaklarındaki şiddetin kötü olduğunu biliyoruz. Evet, dükkanların yağmalanmasının kötü bir şey olduğunu biliyoruz. Ama neden şimdi oluyor bütün bunlar? Neden geçen sene olmadı? Çünkü dertler zamanla üst üste yığıldı, çünkü eğer sistem yoksul bir topluluktan siyahi bir vatandaşın ölümüne razıysa, aynı zamanda, bilinç altında da olsa, bunun bedelini ödemeye de razı olur.
Laurie Penny, Penny Red isimli blogunda “akılsız şiddet” ve “politik protesto”nun karşıtlığına ilişkin yapılan “tespit”lerin tembelliğini dile getirdi:
Şiddet nadiren akılsızdır. Yanan bir binanın, darmadağın edilmiş bir dükkanın ya da polis tarafından öldürülen genç bir adamın politikası paçavraları yakan ya da silahları ateşleyenler tarafından bile görülmeyebilir, ama politika oradadır. Sorgusuz sualsiz, bu isyan Mark Duggan’ın tanıdıklarının Cumartesi gecesi Tottenham polis karakolunun önünde tuttuğu beş saatlik bir gece nöbetinin ardından iki polis arabasının yakılmasıyla başlayan kargaşaya kıvılcım olan ölümünün çok çok ötesinde. Yetkililer tarafından insanlara kanuna ve düzene güvenmemeleri için her türlü sebep verilmişken, polisin elinde ölen bir adamla ilgili yapılacak barışcıl bir protesto bir tür politik beyandır. Artık faydalanamadığınız hakların 10 katına mal olan teknoloji ve spor mağazalarına akın etmek de başka bir politik beyan. Başkentin ve ülkenin değişik yerlerinden polisle savaşmak için gelen gençler aracılığıyla bir virüs gibi Britanya’nın en yoksul mahalleleri arasında yayılan, koordineli bir sivil itaatsizlik de bir tür politik beyandır.
Ancak Penny bu isyanların aynı zamanda onu kullananlar için katarsise yol açan güç ifadeleri olduklarını da iddia ediyor:
Durdurulamazlar, ve bunu biliyorlar... Bu haftasonu başlayan bu karmaşa hakkında yazan, konuşan, ahkam kesen insanların çoğunun hiç işin olmadığı, yaşamak ya da hareket etmek için hiç alanının olmadığı ve polisin okuldan döndüğünde seni durdurup üstünü aradığı bir yerde büyümenin ne demek olduğuna dair en ufak bir fikirleri bile yok. Bu hafta ayaklanan bu insanlar kesinlikle biliyorlar ki, onyıllardır görmezden gelinmenin ve ötekileştirilmenin, polis tarafından taciz edilmenin, aylardır daha iyi bir geleceğe dair adamakıllı bir umut görememenin ardından, bugün nihayet haberlerdeler. NBC haberlerinden birinde, Tottenham’daki genç bir adama isyanlarının gerçekten bir işe yarayıp yaramadığı soruldu:
“Elbette yaradı” dedi genç adam. “Eğer isyan etmeseydik şu an benimle konuşuyor olmazdınız, değil mi?”
Yazar ve yayıncı Darcus Howe ise BBC'de Londra'daki bu karışıklığa neden olan koşulları anlattı. BBC spikerinin onu da bir "isyancı" olarak suçlamasınaysa "Ben isyanlara değil, sonu çatışmayla biten gösterilere katıldım" yanıtını verdi: http://www.facebook.com/video/video.php?v=135300699893435
http://celebimehmet.blogspot.com/2011/08/tottenhamn-serseri-culsuz-gencliginin.html
YanıtlaSilDegerli blog yöneticisi ekip olarak paylaşımlarınızı özenle takip ediyoruz modüler kabin başarılarınızın devamını diler.
YanıtlaSil