We have united in the streets; our struggle in the streets will prevail!
We will not let anyone touch our Gezi Park! We will not let anyone exploit our labor, our habitat or nature!
Our struggle, which sparkled five days ago at Taksim Istanbul Gezi Park, has spread out to streets, neighborhoods, town squares in Turkey and abroad, demonstrating the collective will of millions of people. The public has made a decision! We will not let anyone demolish the Gezi Park! From now on Gezi Park represents other atrocities and state terror like Taksim, Reyhanli, Roboski, and May 1st. From now on Gezi Park stands for labor, nature and freedom. The Park is an expression of a collective will to live in a democratic country despite state’s oppression and despite all fascist attacks to restrict freedom. From now on, everyone should know that this Park, the Taksim Square and all the public squares of this city, this country and this world are entrusted to labor, to laborers and to the people. We will not let AKP (Justice and Development Party) or the capitalists get their hands on these public spaces.
3 Haziran 2013 Pazartesi
8 Ekim 2012 Pazartesi
"Protestodan Direnişe" sunuş yazısı

Hafızalarımızda ölümsüzleşerek yirminci yüzyıldan arta kalan birkaç andan biri olan 1968 yılında, dört genç, Frankfurt'ta iki alışveriş merkezine yerleştirdikleri, gece yarısına ayarlı saatli bombalarla Vietnam'ı Federal Almanya'nın göbeğine, Batı Avrupa'nın finans merkezine “ithal ederler.”
6 Eylül 2012 Perşembe
David Harvey, İMC TV'de Hamza Aktan'ın sorularını yanıtlıyor.
Harvey, kapitalizmin karşılaştığı krizleri, ABD'den başlayıp dünyaya yayılan "işgal et" hareketi, solun etnik sorunlara yaklaşımı ve Türkiye'nin inşaat sektöründeki büyümesinin ne anlama geldiği üzerine yorumlarda bulunuyor.
Marksist düşünür David Harvey röportajı ile imctv
Marksist düşünür David Harvey röportajı ile imctv
5 Temmuz 2012 Perşembe
Bir kararımız bile yok ama iki raporumuz var

Bugünkü duruşmaya gelen bilirkişi raporunun değerlendirme kısmı ise Burroughs ve kitaba ilişkin gerçek bir fikir veriyor. Bilindiği üzere raporun kitabın edebi eser olduğu yönündeki yargısı, taze çıkan "bir daha yapmayın" yasası yüzünden, beraat etmemize yaramadı. Mahkemelere bir eserin edebi olup olmadığını kanıtlamak her halükarda anlamsız olsa da iki raporu karşılaştırmak ilginç.
İki rapor arasındaki farkları bulunuz:
5 Haziran 2012 Salı
Modern şehir Auschwitz: Toplama kampı olarak gündelik hayat
Henri Lefebvre'nin Gündelik Hayatın Eleştirisi'nin birinci cildinden:
Almanya'daki toplama kampları üzerine ilk belgeler geldiğinde sert bir dehşeti gösterdiler: İnsan yakma kazanları, deli bakışlı canlı cenazeler, kemiklikler, devasa ceset yığınları. Röportajlar, fotoğraflar, sonra da filmler, bütün “nesnel” -ama toplama kampı dünyasının dışındaki- tanıklıklar bu ilk izlenimi güçlendirdi: Bizim deneyimimizin dışındaki, Batı uygarlığının ve bütün uygarlıkların dışındaki canavarlıklar ortadaydı.
O zamandan beri, hayatta kalanlar geri döndüler. İçlerinden bazıları gördüklerini ve hissettiklerini anlatmaya çabaladı. Zihinleri en berrak olanlar anılarını biraraya getirmekte, bir ipucu bulmakta, deneyimlerine belli bir birlik vermekte hissettikleri aşırı güçlüğü fark ettiler. Fiziksel tükeniş anılarını azalttı; ıstıraplar duyarlılıklarını köreltti; dehşete alıştıkça, dehşet onlar için sıradanlaştı.
O zamandan beri, hayatta kalanlar geri döndüler. İçlerinden bazıları gördüklerini ve hissettiklerini anlatmaya çabaladı. Zihinleri en berrak olanlar anılarını biraraya getirmekte, bir ipucu bulmakta, deneyimlerine belli bir birlik vermekte hissettikleri aşırı güçlüğü fark ettiler. Fiziksel tükeniş anılarını azalttı; ıstıraplar duyarlılıklarını köreltti; dehşete alıştıkça, dehşet onlar için sıradanlaştı.
…
Bilinçli tanıklar soruyu sormaktadır: “Neden?” Tatmin edici bir cevap bulamamaktadırlar. Toplama kampları yok etme kampları mıydı? Ama mahkûmları kitlesel olarak kurşuna dizmek daha basitti. Çalışma kampları mıydı? Ama iş verimliliği gülünç düzeydeydi... Öyle ki bu biricik deneyimin, bu savaşın en tuhaf, en devasa deneyiminin (çünkü 20-25 milyon kişi kamplara sürülmüştü) anlamı henüz açığa çıkmamış gibidir.
…
…
11 Mayıs 2012 Cuma
"Su yasaklanabilir ama susuzluk asla"
10 Şubat 2010 tarihinde Kağıthane’de boynunda poşuyla yürürken gözaltına alınan ve 25 ay tutuklu kaldıktan sonra geçen celse tahliye edilen Cihan Kırmızıgül'e toplam 11 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
***
Eduardo Galeano'nun Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri'nden:
Sistem
Makine gençlerin izini sürüyor: Onları içeri tıkıyor, onlara işkence yapıyor, onları öldürüyor. Gençler onun iktidarsızlığının canlı kanıtları. Onları kovuyor: Onları insan eti ve ucuz kol gücü olarak yurtdışına satıyor. Kısır makine, büyüyen ve hareket eden her şeyden nefret ediyor. Tek yapabildiği hapishanelerin ve mezarlıkların sayısını arttırmak. Mahpuslardan ve cesetlerden, muhbirlerden ve polislerden, dilencilerden ve sürgünlerden başka bir şey üretemiyor.
Genç olmak bir suç. Gerçeklik her gün, şafak vakti bu suçu işliyor; tıpkı her sabah yeniden doğan tarihin yaptığı gibi.
İşte bu yüzden gerçeklik ve tarih yasak.
4 Mayıs 2012 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)